22 Aralık 2010 Çarşamba

Ayva Tatlısı


Ayva Tatlısı
3 adet ayva
2,5 su bardağı toz şeker
1 elma
karanfil

Yarım ayıklanan ayvalar şekere bulanır kalan şekerin içine 1 elma rendelenir karıştırıır Ayvaların ortalarına şekerli elmalı karışımı bölüştürüp fırın poşetine diziyoruz Poşetin içine bir kaç tane ayvanın çekirdeğini ve 2-3 adet karanfili atıp fırın poşetini kapatıyoruz
Fırında 180 derecede 45 dakika pişirilir. Soğuyana kadar fırında bekletilir Arzu edilirse kaymakla servis yapılır

19 Aralık 2010 Pazar







Marmaris'te yağmurlu bir pazar günü. Sahil  bomboş. Şimdi Marmaris daha güzel. Marmaris'in bu durgunluğu banada bulaştı. Bende bu aralar bloğuma hiç bir şey ekleyemedim Aslında
-yeni bir şeyler denemek istiyorum ,
-daha önce yaptığım fakat bloğumda olmayan tarifleri eklemek istiyorum.
Ama bir türlü olmuyor nedense bu ara tembelliğim üstümde sadece klasik yemekler yapıyorum İnşallah yılbaşı için hazırlık yapacağım ve yaptıklarımı bloğumda paylaşacağım
En yakın zamanda görüşmek üzere........

25 Mayıs 2010 Salı

MERHABA







SAĞOLSUNLAR BAZI ARKADAŞLARIM MERAK ETMİŞLER YORUM BIRAKMIŞLAR BENDE BU YAZIYI ONLAR İÇİN EKLİYORUM
İYİYİM ÇOK ŞÜKÜR

AMA ÇOK YOĞUNUM BU ARA
BU YIL OĞLUMUN OKULUNDA OKUL AİLE BİRLİĞİNDE GÖREV ALDIM ŞİMDİDE MARMARİS'TEKİ OKUL AİLE BİRLİKLERİ OLARAK OKULLARIMIZIN YARARINA EMRE AYDIN KONSERİ DÜZENLENDİ KONSER İÇİN BİLET SATIYORUZ

BİRDE BU ARA DİYET YAPIYORUM DAHA DOĞRUSU SAĞLIKLI BESLENMENMEYE ÇALIŞIYORUM BU YÜZDEN EPK İLGİNÇ TARİFLER YAPMIYORUM BU YÜZDEN EKLEYECEK BİR ŞEYDE BULUNMUYOR

MARMARİS'TE RESİMDE GÖRDÜĞÜNÜZ ŞEZLONGLAR DOLMAYA BAŞLADI SOKAKLAR TURİSTLERLE DOLDU BU GÜZEL TATİL GÖRÜNTÜSÜNÜ SİZİNLE PAYLAŞMAK İSTEDİM

6 Mayıs 2010 Perşembe

Bir Müddet Zeytin Yiyeceğiz Sonra…

Alıntıdır çok güzel bir hikaye


Bir Müddet Zeytin Yiyeceğiz Sonra…

Kendisini karşılayan sekretere; Nazif Beyle görüşmek istediğini söyledi. Bunun üzerine sekreter birden ciddileşti: “Nazif Bey mi?”dedi.
“Evet, Nazif Bey!” diye cevap alınca, hüzünlü bir ses tonuyla “Nazif Bey sizlere ömür efendim, onu kaybedeli dört yıl oldu.” dedi.




Hiç beklemediği bu haberle bir acı saplandı yüreğine. “Ya, öyle mi…?”diyebildi sadece.
Hicranlı bir suskunlukla bir müddet öylece kalakaldı. Gözlerine hücum eden yaşlar yanaklarından süzülüp göğsüne damladı. Kendisini Toparlayıp “Onun adına görüşebileceğim bir yakını var mı acaba?” diye sordu.”Evet, var, oğlu Selim Bey… “. Titrek bir sesle “Öyleyse Selim Beyle görüşebilir miyim?” dedi.

Görevli hanım, insanda saygı uyandıran bu kibar beyefendiye,
“Selim Bey oldukça meşgul bir insan, randevusuz görüşmek pek mümkün olmuyor; ama ben yine de kendisine bir haber vereyim.
” Dedi ve telefona yöneldi. Sonra “Kim diyelim efendim?” diye sordu.
“Kendimi ona ben tanıtmak istiyorum kızım.” cevabı üzerine sekreter dâhili telefonu çevirdi. Daha sonra mütebbessim bir çehreyle, “Selim Bey sizinle görüşmeyi kabul etti, lütfen beni takip edin.” dedi.. Beraber merdivenden çıktılar. İnce bir zevkle döşenmiş geniş bir salondan geçip büyük bir kapının önünde durdular, sekreter kapıyı açarak, ‘Buyurun!’ dedi. O da içeri girdi. Kendisini ayakta bekleyen vakur ve mütebbessim gence doğru hızlı adımlarla yürüdü, elini uzatarak, “Merhaba, ben Prof. Dr. Mehmet Baydemir.” dedi.
“Bendeniz de Selim Cebeci… Lütfen buyurun, oturun.” dedi, genç iş adamı.
Mehmet Bey, kendisine gösterilen yere oturur oturmaz:
“Yirmi üç yıl, tam yirmi üç yıl… Vaktiyle bana burs verip okumama vesile olan insanın elini öpmek için bu anı bekledim.” dedi ve dudakları titredi, gözleri doldu.
“Ama o büyük insanın elini öpmek nasip değilmiş, bunun için ne kadar üzgünüm anlatamam.”
Yaşarmış gözlerini kuruladıktan sonra Selim Beye döndü: “Fakat en azından o büyük insanın mahdumunun elini sıkmaktan da bahtiyarım.” Misafirin bu sözleri üzerine Selim Bey yerinden fırladı, kulaklarına inanamıyordu. Kelimelerinin her biri birer hayret nidâsı gibi dizildi cümlelerine: “Mehmet Baydemir demiştiniz değil mi, Tosyalı Mehmet Baydemir mi?” Profesör, delikanlının bu heyecanlı haline bir anlam veremeyerek başıyla “Evet” dedi. Bunun üzerine Selim Beyin gözleri sevinçle parladı.
“Babamla sizi uzun yıllar aradık; ama bulamadık.” dedi. Profesörün yanına gelerek iki eliyle elini tuttu, candan bir dost gibi sıktı ve “Sizi karşıma Allah çıkardı.” dedi. Bu sözler profesörü çok şaşırtmıştı

“Uzun yıllar beni mi aradınız? Peki ama neden?” dedi. Selim Bey gülen gözlerle profesöre bakarak
“Bizdeki emanetinizi vermek için…” deyince, profesörün şaşkınlığı iyiden iyiye arttı.
“Emanet mi?” dedi.
Selim Bey cevap vermeden yerine geçip telefonu çevirdi. Karşısındakine “Gelebilir misiniz?” deyip telefonu kapattı. Mehmet Bey, Şaşkın gözlerle Selim Beye bakarken kapı çalındı, odaya iyi giyimli bir bey girdi. Selim Bey ona yanına gelmesini işaret etti, sonra kulağına bir Şeyler fısıldadı. Gelen kişi bir şey söylemeden geldiği kapıya yöneldi. O çıkarken Selim Bey, misafiriyle tatlı bir sohbete başladı. Sohbetleri koyulaştıkça, çehrelerindeki şaşkınlık, yerini birbirlerine Hasret kırk yıllık ahbapların yeniden buluşmalarındaki sevinç, samimiyet ve güvene bırakmıştı. Mehmet Bey yurt dışındaki tahsilinden, araştırmalarından ve yirmi üç yıl boyunca her yıl büyüyen memleket hasretinden bahsetti. Sonra Nazif Beyin duvardaki portresini göstererek, “Bu günlerimi şu büyük insana borçluyum.” dedi. “Bana yalnızca maddî destek vermedi, mânen de beni hiç yalnız bırakmadı. Yurt dışında tahsil görürken yanlışa her yeltendiğimde hayalen Yanımda hazır oldu. ‘Sana bunun için burs vermedim.’ Diyerek bana istikamet verdi. Ona her namazımda dua ediyorum.” dedi ve gözlerini Nazif Beyin duvardaki fotoğrafına mıhladı. Sonra gözleri portrenin altındaki ilk anda mânâ veremediği diğer tabloya kaydı.
Son derece şık bir çerçevenin içinde, bazı yerleri yamalı ve tamir görmüş oldukça eski bir çift çorap duruyordu. Biraz daha dikkatli baktığında çerçevede bazı cümlelerin de sıralandığını fark etti:
“Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra…”
Selim Bey, kendisine bir soru sorduğu için başını ona çevirdi; fakat aklı tabloda kalmıştı. Selim Beye cevap verirken tabloya bir daha baktı. İkinci cümle de birinci cümle gibi üç nokta ile bitiyordu:

“Bir müddet sabredeceğiz, sonra…”
İyice meraklanmıştı. Bu ilk görüşmeleri olmasaydı, yanına Gidip Tabloyu iyice inceleyecekti; fakat bu uygun düşmez, düşüncesiyle Yalnızca sohbet arasında göz ucuyla merakını gidermeye çalışıyordu. Ancak her seferinde biraz daha artan bir merakın içinde kalıyordu. Üçüncü cümlede:
“Bir müddet yürüyeceğiz, sonra…” diye yazıyor ve altta böyle birkaç cümle daha sıralanıyordu. Artık aklı hep tablodaydı. Sonunda dayanamayıp, “Selim Bey merakımı mazur görün. Şu tabloya bir mânâ veremedim.” Dedi. Selim Bey kendisine has bir gülüş ile misafirine baktı, derin Bir nefes alarak “Malumunuz, babam varlıklı bir insandı. Oldukça iyi bir Hayatımız vardı. Sonra ne olduysa her şeyimizi kaybettik. O zenginlikten geriye hiçbir şey kalmadı. Köşkümüzdeki hizmetçiler de gitti. Yemekleri artık annem yapıyordu.
Hatırlıyorum da bir sabah, kahvaltıya sadece zeytin koyabilmişti. O zengin kahvaltılarımıza bedel, yalnızca zeytin… Şaşkınlık içinde, ‘Başka bir şey yok mu?’ diye sormuştum. Bu soru karşısında annemin hüngür hüngür ağlayışı gözümün önünden hiç gitmiyor.
Annemin ağlayışına mukabil babam: ‘Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra…’ dedi ve durdu, güçlü bakışlarını üzerimizde ezdirdi,’Alışacağız.’dedi. Ve iştahla bir zeytin alıp ağzına attı. Birkaç gün sonra haciz memurları gelip köşkümüzü de elimizden aldılar. Kenar bir mahallede küçük, eski bir eve taşındık. Doğru dürüst bir eşyamız da kalmamıştı. Annem bezgin bir sesle: ‘Bu evde hiçbir şey yok! Burada nasıl yaşayacağız.’ Diye haykırdı. Bunun üzerine babam:
‘Bir müddet sabredeceğiz, sonra alışacağız.’ dedi Gittiğim özel okuldan ayrılmış, bir devlet okuluna yazılmıştım. Sabahleyin okula servisle gitmeyi umarken, babam elimden tuttu, ‘Bu ilk günün, okula beraber gideceğiz.’ dedi. Yürümeye başladık. Okul oldukça uzak gelmişti bana, yorulup geride kaldığımı hatırlıyorum. Babam kim bilir hangi düşüncelere dalmıştı. Geride kaldığımı fark etmemişti. Biraz sonra fark edince bana döndü. İsyan dolu bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Bir an bana ızdırapla baktıktan sonra, yanıma geldi. Bir şey söylemesine fırsat vermeden, kızgın aynı zamanda nazlı bir tavırla, ‘Yoruldum.’ dedim.
Babam oldukça sakin bir şekilde: ‘Bir müddet yürüyeceğiz, sonra alışacağız.’ dedi.
Babam her sabah erkenden çıkıyor, geç saatlerde ancak dönüyordu. Döndüğünde ise küçük odaya çekiliyor, bazen saatlerce orada kalıyordu. Çoğu zaman buradan gözyaşları içerisinde çıktığını görüyordum. Bir gün, merakıma yenilip babamın küçük odasına girdim. Yerde bir seccade, seccadenin üzerinde de bir tespih vardı. Duvarda ise Arapça bir ibarenin altında şu yazı vardı: ‘Allah borcunu ödeme niyetinde olanın kefilidir.’
Babamın dediği gibi oldu, zor da olsa zamanla alıştık. Bu hal birkaç yıl sürdü. Bir gün babam eve çok farklı bir yüz ifadesiyle geldi. Ağlamaklı bir yüz ifadesi vardı. Her birimize bir paket getirmişti. Köşkten ayrıldığımız günden beri ilk defa paketlerle eve geliyordu. Bizi bir araya topladı.

“Bugün, benim için ne manaya geliyor biliyor musunuz?” dedi. Kelimeleri boğazına düğümlendi, gözlerine yaşlar hücum etti. Sözlerini kesmek zorunda kaldı. Her birimize hediyelerimizi teker teker verdi ve bizi ayrı ayrı kucaklayıp yanaklarımızdan öptü, kendisi de bir koltuğa oturdu. Cebinden gazeteye sarılı bir şey çıkardı. O sırada da ağlıyordu.
Hepimiz şaşkınlık içinde babama bakıyorduk. Gazeteyi açtı, içinden bir çift yeni çorap çıkardı. Bu gözyaşlarıyla, bir çift çorabın alâkasını kurmaya çalışırken babam, beklemediğimiz bir şey yaptı. Çorabı burnuna götürdü, kokladı, kokladı. Arkasından hıçkırarak ağlamaya başladı.
Hepimiz şok olmuştuk, tek kelime bile söylemeden bekledik. Babam nihayet kendisini topladı ve ‘Bir zaman önce, büyük bir borcun altına girmiştim. Borcumu ödeme niyetiyle yeniden çalışmaya başladığım zaman kendi kendime ‘bütün kazancım, borçlarımı ödeyinceye kadar alacaklılarımın hakkıdır. Onların hakkını vermeden ayağıma bir çorap almak bile bana haram olsun.’ demiştim. Bugün ise, Allah’ın yardımıyla, borcumu bitirdim.
Artık kimseye tek kuruş borcum kalmadı.” dedi. Sonra gözyaşları içinde ayağındaki çorapları çıkarıp yeni çoraplarını giydi. Ben de o eski çorapları hem aziz bir baba yadigârı, hem de bir ibret nişanesi olarak sakladım. Bu çoraplar her gün bana: ‘Paralarını ödeyinceye kadar bütün kazancım alacaklılarının hakkıdır.’ diyor”.
Selim Beyin bakışları bilinmez âlemlere dalarken o, nemlenen gözlerini kuruladı, sonra dönüp duvardaki siyah-beyaz fotografa hayran hayran baktı.
“Babanız sandığımdan da büyükmüş Selim Bey. Ben olsaydım öyle müreffeh bir hayattan sonra anlattığınız gibi bir darlıkta, herhalde çıldırırdım.” Selim Beye döndü ve
“Siz ne yapardınız?” diye sordu.

Selim Bey kendisine has tebessümü ile: “Bir müddet zeytin yerdim, sonra…”dedi ve gülümsedi. O sırada kapı çalındı, biraz önceki beyefendi elinde bir kutuyla içeriye girdi. Kutuyu Selim Beyin masasına bırakıp çıktı. Selim Bey yerinden kalkıp kutuyu alarak Mehmet Beye uzattı. ‘Buyurun, yıllarca size vermek istediğimiz emanetiniz.’ dedi. Mehmet Bey bilinmez duygular içerisinde kutuyu açtı. İçinden kadife bir kese çıktı. Keseyi açıp içini kutuya boşalttığında merakı iyiden iyiye arttı.
Keseden birkaç tane cumhuriyet altını ile bir not çıkmıştı. Mehmet Bey hassasiyetle katlanmış kâğıdı açıp okumaya başladı. “Sevgili Mehmet Bey oğlum, Bazen istediğimizi yaparız, çoğu zaman da mecbur olduğumuzu… Tahsil hayatınız boyunca size burs vermeyi taahhüt etmiştim. Ancak eğitiminizin son altı ayında size burs verme imkânını bulamadım. Bir müddet sonra imkânlarıma yeniden kavuştum;
lâkin bu sefer de size ulaşamadım. Dolayısıyla size borçlandım ve borçlu kaldım. Eğer böyle bir borcu gözyaşı ve ızdırapla ödemek mümkün olsaydı, ben bu borcu fazlasıyla ödemiş olurdum.

Zira sevgili oğlum, bu altı aylık zaman diliminde bursunu verememenin ızdırabıyla kaç gece ağladım. Her neyse, bursunuzu tarihlerindeki değeriyle altına çevirdim. Bu altınlar sizindir. Bunlar elinize ulaştığında, borçlarımın tamamını ödemiş olacağım.
Sevgilerimle, Nazif Cebeci.
Mehmet Bey neye uğradığını şaşırmıştı.

14 Nisan 2010 Çarşamba

KADAYIF DOLMASI


ÇOK UZUN ZAMANDIR DENEMEK İSTEDİĞM BİR TARİF BU.
KADAYIFLI TATLILARI ÇOK SEVİYORUM. KADAYIF DEYİNCE İLK AKLIMA GELEN İSTANBUL'DA YAŞARKEN E-5 TE ŞİRİNEVLERDE GÜLLÜOĞLU 'NDA YEDİĞİM TATLILAR OLUYOR MAALESEF BURADA PEK O KALİTEDE TATLILAR BULAMADIM BİRDE BU ARA iSTANBUL HALK EKMEĞİN ÇIKARDIĞI ALTIN EKMEĞİ ÇOK MERAK EDİYORUM HALK EKMEK BU KONUDA GERÇEKTEN ÇOK BAŞARILI BEN ÇAVDAR EKMEĞİNİ ÇOK SEVİYORDUM



BU TARİFİ AYLAR ÖNCE SEVGİ SEPETİ BLOĞUNDAN ALMIŞTIM DOSYAMDA BEKLİYORDU. YUFKACIMDAN YUFKA ALIRKEN TAZE KADAYIFTA ALDIM VE HEMEN GELİP DENEDİM BENCE GÜZEL OLDU
BANA BİRAZ ŞEKERİ AZ GELDİ TARİFİ AYNEN AKTARIYORUM
Erzurum yöresinin meşhur kadayıf dolması.
Malzemeler :
Yarım kg tel kadayıf
1 su bardağı ceviz ya da fındık içi
6 adet yumurta
Sıvıyağ (kızartmak için)

Şerbeti için;

4 su bardağı toz şeker
4 su bardağı su 3-4 damla limon suyu
Yapılışı :
Kuru olmayan hafif nemli kadayıftan yapılırsa (satın alırken buna dikkat etmek gerekiyor) daha güzel oluyor.
Tatlının önce şerbetini hazırlayın. Suyu ve şekeri tencereye alıp, orta ateşte şerbet, kıvam kazanıncaya dek kaynatın. 3-4 damla limon sıkıp, ateşten alın ve soğumaya bırakın.

Şerbet soğuyunca, kadayıf dolmalarını sarmaya geçin. Kadayıftan avucunuzun içini kaplayacak kadar parçalar koparın. İçine toz şeker kattığınız dövülmüş ceviz ya da fındık içinden bir tatlı kaşığı kadar koyun. Dolma sarar gibi kadayıfı sarın. İçinden fındıkları düşmesin diye, sararken yanlarını da kapatın. Sardığınız kadayıfları bir tepsiye dizin.

Büyük bir kaseye yumurtaları kırın ve iyice çırpın. İçine bol sıvıyağ koyduğunuz kızartma tenceresini ocağa alın. Dolmaları yumurtaya iyice bulayıp, kızgın yağda önlü arkalı kızartın. Kızaran kadayıf dolmalarını soğumuş şerbetin içine atın. Tatlılar, şerbetini iyice çekince servis tabağına alın. Kadayıf tatlısını sıcağa yakın ılık olarak servis yapın. Afiyet olsun...

23 Mart 2010 Salı

LAHANA KAVURMASI



BU TARİFİDE ARKADAŞIM NURAN'IN TAVSİYESİYLE YAPTIM

 LAHANALARI İNCE İNCE DOĞRADIM BİR MİKTAR SIVI YAĞ İLE PİŞİNCEYE KADAR KAVURDUM PİŞİNCE ORTASINI AÇIP BEN PİLAVLIK BULGUR KOYDUM





(NURAN KÖFTELİK BULGUR KULLANIYORMUŞ BEN PİLALIK BULGURLA DENEMEK İSTEDİM )

ÜZERİNİ KAPATTIM KENARLARINDAN BİRAZ SICAK SU EKLEDİM KISIK ATEŞTE BİRAZDA ÖYLE PİŞİRİP SONRA LAHANALARLA BULGURLARI VE BİRAZDA PUL BİBER EKLEYİP KARIŞTIRDIM

13 Mart 2010 Cumartesi

SÜZME SARI MERCİMEK ÇORBASI

GEÇEN AKŞAM BU ÇORBAYI YAPTIM . DAHA ÖNCE SARI MERCİMEK HİÇ ALMAMIŞTIM İLK DEFA KULLANIYORUM.
YAPILIŞI ÇOK KOLAY YAKLAŞIK 15 DAKİKADA HAZIRLANABİLİYOR





BEN
BİR SU BARDAĞI MERCİMEK
3 Y K SIVI YAĞ
1 ADET KURU SOĞAN VE TUZ KULLANIYORUM

EĞER KIRMIZI MERCİMEK YAPIYORSAM 1,5 KAŞIKTA SALÇA KULLANIYORUM

BU SEFER SARI MERCİMEK KULLANDIĞIM İÇİN SIVI YAĞ İLE SALÇAYI KAVURMADIM

DUDUKLUYE SIVI YAĞI VE MERCİMEĞİ KOYUP BİR İKİ KAVURUYORUM ÜZERİNE KABUKLARI SOYULMUŞ VE UÇLARIDA KESİLMİŞ SOĞANI BÜTÜN ATIYORUM TUZ VE SUYUNUDA EKLEYİP DÜDÜKLÜNÜN KAPAĞINI KAPATIYORUM ÖNCE YÜKSEK ATEŞTE SONRA HAVA ÇIKARMAYA BAŞLADIKTAN SONRA ALTINI KISIP PİMİNİ İNDİRİYORUM TEKRAR TIS DİYE BİR SES ÇIKARMAYA BAŞLAYINCA SAATE BAKIP 10 DAKİKA SONRA ALTINI KAPATIP BİRAZ SOĞUYUP BUHARI ÇIKINDA SÜZGEÇTEN SÜZÜP SERVİS YAPIYORUM

DENEMEK İSTEYENLERE AFİYET OLSUN

7 Mart 2010 Pazar

KARNABAHAR SALATASI

BU SALATAYI YAPMA FİKRİNİ BANA ANTALYA'DAN ARKADAŞIM NURAN VERDİ
AMA O SANIRIM TAZE SOĞANDA DOĞRUYORMUŞ FAKAT BENİM EVDE KALMAMIŞTI. MARKETE GİTMEYEDE ÜŞENDİM BÖYLE YAPTIM İNŞALLAH BİR DAHAKİ SEFERE ÖYLE YAPARIM




BEN BUHARDA PİŞİRME APARATI İLE KARNABAHARI VE HAVUÇLARI HAŞLADIM HAZIR SALATA SOSUNU FESLEĞENLİ OLANINI HAZIRLAYIP ÜZERİNE GEZDİRDİM ÇOK LEZZETLİ BİR SALATA OLDU RENKLERİNDEN DOLAYI GÖRÜNÜŞÜDE ÇOK GÜZELDİ
BENDE DİYET SALATADA OLARAK TÜKETİLEBİLİR ÇÜNKÜ İÇİNDE ÇOK AZ ZEYTİNYAĞ VAR

16 Şubat 2010 Salı

BENİMDE ÖZEL BİR TARİFİM VAR ETKİNLİĞİM İÇİN YAPTIĞIM TAVUK DOLMASI





TAVUK DOLMASI
4 PARÇA TAVUK GÖĞÜS FİLETO
100 GR TAVUK KIYMASI
3 KAŞIK PRİNÇ
1 KAŞIK DOLMALIK FISTIK
1 KAŞIK KUŞ ÜZÜMÜ
1 PAKET TAVUK BULYON
2 KAŞIK SALÇA
TUZ
KARABİBER
YENİBAHAR

YAPILIŞI
TAVUKLARI ORTADAN İKİYE BIÇAKLA KESİP AÇIYORUZ BİR TENCEREDE TAVUK KIYMASINI KAVURUYORUZ ÜZERİNE PRİNCİ İLAVE EDİP KAVURMAYA DEVAM EDİYORUZ DOLMALIK FISTIK VE KUŞ ÜZÜMÜNÜDE İLAVE EDİP 2 KAŞIK SU İLAVE EDİP AZICIK PİŞİRİYORUZ ILINMAYA BIRAKIYORUZ
HAZIRLADIĞIMIZ BU HARCI TAVUKLARIN ÜZERİNE KOYUP SARIYOR VE KÜRDANLA TUTTURUYORUZ
TAVADA KIZGIN YAĞDA HERTARAFINI KIZARTIYORUZ KIZARTTIĞIMIZ TAVUKLARI BORCAMA ALIP ÜZERİNE TAVUK BULYON İLAVE EDEREK SALÇALI SU HAZIRLIYORUZ TAVUKLARIMIZIN ÜZERİNE DÖKÜYORUZ
200 DERECE FIRINDA YAKLAŞIK YARIM SAAT PİŞİRİYORUZ AFİYET OLSUN



13 Şubat 2010 Cumartesi

KARAKÖY POĞÇASI



BU POĞAÇALARI BUGÜN ANNEM YAPMIŞ BENDE SİZİNLE PAYLAŞMAK İSTEDİM

MAALESEF BEN YİYEMEDİM :(

BAZI ARKADAŞLAR NEDEN SEN YEMEDİN DİYE SORMUŞLAR ANNEM ESKİŞEHİR'DE BEN MARMARİS'TE YAŞIYORUM SADECE RESİMLERİNİ GÖRDÜM





Karaköy Pohçası


1 bardak süt

1 bardak yoğurt

1 paket margarin

1 yumurta

Kabartma tozu

Tuz

BÜTÜN MALZEMELER KARIŞTIRILIR HAMUR YOĞRULUR YUVARLAK ŞEKİL VERİLİR ÇATALLA ÜZERLERİ ÇİZİLİR

10 Şubat 2010 Çarşamba

Defne yaprağı aromalı tavuk kavurma tarifi


BU YEMEĞİ DÜN AKŞAM YEMEĞİ İÇİ YAPTIM. OĞLUM KÖRİLİ TAVUK KAVURMA'DAN BIKTI BENDE DAHA DEĞİŞİK BİR ŞEY DENEMEK İSTEDİM MUTLAKA BİRİLERİ DAHA ÖNCE YAPMIŞTIR AMA BEN GÖRMEDİM AMA LEZZETİ ÇOK GÜZELDİ BİZİM EVDE BEĞENİLEREK YENDİ




 KOMŞUMADA BİR TABAK VERDİM ONUN FİKRİNİ DAHA ALAMADIM TAVUĞU HİÇ SU KOYMADAN DEVAMLI KAVURARAK PİŞİRDİM
MALZEMELER
3 PARÇA TAVUK GÖĞSÜ
6-7 PATATES
3 TANE DEFNE YAPRAĞI
TUZ
KARABİBER
KIRMIZI TOZ BİBER
KİMYON
KEKİK
ÜZERİNE PUL BİBER
YAPILIŞI
TAVUKARI KUŞ BAŞI DOĞRADIM SIVI YAĞDA TAVUKLARIN RENGİ BEYAZLAŞINCAYA KADAR DEFNE YAPRAĞINIDA EKLEYEREK KAVURDUM ÜZERİNE KÜP KÜP DOĞRADIĞIM PATATESLERİ VE BAHARATLARI İLAVE EDİP PİŞİNCEYE KADAR SÜREKLİ KARIŞTIRARAK PİŞİRDİM
KOMŞUMUN MİDESİ RAHATSIZ OLDUĞU İÇİN PULBİBERİ İÇİNE EKLEMEDİM BİZ ÜZERİNE SERPİP YEDİK
AFİYET OLSUN

3 Şubat 2010 Çarşamba

CEVİZLİ İRMİKLİ REVANİ

BU TATLIYI SENELER ÖNCE KOMŞUM FİKRİYE ABLADAN ÖĞRENMİŞTİM. ÇOK GÜZEL BİR TATLI YAPILIİŞIDA KOLAY MİKSER BİLE GEREKMİYOR
BEN YARIM ÖLÇÜ YAPTIM.YAKLAŞIK 30-40 BOYUNDA BİR TEPSİDE PİŞİRDİM


MALZEMELER
2 KASE İRMİK (SANIRIM KASEM 250 GR ALIYOR)
1 KASE UN
1 KASE ŞEKER
2 KASE YOĞURT
4 YUMURTA
2 PAKET KABARTMA TOZU
1 VANİLYA
CEVİZ

BU MALZEMELER SIRASIYLA YUMURTA, ŞEKER, YOĞURT, İRMİK, KABARTMA TOZU, VANİLYA, UN VE CEVİZ TAHTA KAŞIKLA KARIŞTIRILIR. YAĞLANMIŞ TEPSİYE DÖKÜLÜR. 160 DERECE FIRINDA KIZARANA KADAR PİŞİRİLİR

ŞERBETİ:
1,5 KG ŞEKER
9 BARDAK SU
YARIM LİMON SUYU

İKİSİDE ILININCA ŞERBETİ DÖKÜLÜR

7 Ocak 2010 Perşembe

HİNDİSTAN CEVİZLİ KURABİYE


HİNDİSTANCEVİZLİ KURABİYE

1 PAKET MARGARİN(ODA SICAKLIĞINDA)

5 KAŞIK PUDRA ŞEKERİ

2 YUMURTA (BİRİNİN AKINI AYIR)

3 KAŞIK HİNDİSTANCEVİZİ

1 PAKET KABARTMA TOZU

4 SU BARDAĞI UN

KURABİYEYİ BATIRMAK İÇİN AYRICA HİNDİSTAN CEVİZİ

BÜTÜN MALZEMELERİ KARIŞTIRIP HAMUR YOĞRULUR. CEVİZ BÜYÜKLÜĞÜNDE PARÇALAR KOPARILIP YUVARLANIR VE ÖNCE YUMURTA AKINA SONRA HİNDİSTAN CEVİZİNE BATIRILIP TEPSİYE DİZİLİR. 170 DERECE FIRINDA PİŞİRİLİR. BEYAZKEN ÇIKARILIR.

AFİYET OLSUN....

1 Ocak 2010 Cuma

İÇLİ KÖFTE


BU TARİFİ ESRA'DA GÖRDÜĞÜMDEN BERİ DENEMEK İSTİYORDUM. AMA BİR TÜRLÜ OLMADI TAKİ DÜN AKŞAMA KADAR YILBAŞINDA NE ZAMANDIR İSTEDİĞİM BU İÇLİ KÖFTELERİ YAPTIK (YAPTIK) DİYORUM ÇÜNKÜ HATİCE'YLE BERABER YANİ KARDEŞİM DIŞ MALZEMESİNİ O YOĞURDU BENDE İÇİNİ HAZIRLADIM BERABER ŞEKİL VERDİK BEN AŞAĞIDAKİ TARİFİ YARIM ÖLÇÜ YAPTIM. SEVGİLİ ESRA'YA BURDAN DUALARIMI YOLLUYORUM NUR İÇİNDE YATSIN
  • MALZEMELER:
  • · 1 Kg Kıyma
  • · 1 Kg Soğan
  • · 1 Kg ince Köftelik Bulgur
  • · Yarım Demet Maydanoz
  • · Kimyon,Tuz, Karabiber, Pulbiber,
  • · 2 Kaşık Biber ve 1 Kaşık Domates Salçası
  • · 1 Yumurta
  • · 2-3 Kaşık Un
  • · 2 Kaşık Yağ
  • YAPIŞI:
  • Soğanları ince kıyıyoruz biraz kavurduktan sonra kıymayı koyuyoruz içine Piştikten sonra 1 er kaşık salça, baharatlar ve maydanozu koyup kavuruyoruz.Donması için iç harcımızı dolapta bekletiyoruzDiğer yanda bulgurumuzu su ile ıslatıyoruz dinlenmeye bırakıyoruz… Kabaran bulguru un ile havalandıra havalandıra karıştırıyoruz.İçine yumurtayı, bir miktar kimyonu, 1 Kaşık biber salçasını, Toz biberi koyarak bulgurumuzu birbirini tutana kadar yoğuruyoruz. Yumurta büyüklüğünde parçalar alıyoruz incelterek içini oyar gibi hazırlıyoruz kıymalı harcımızdan koyarak kapatıyoruz. Hepsini bitirdikten sonra haşlanmış olarak ya da arzuya göre kızartarak afiyetle yiyoruz… AFİYET OLSUUUUUUUUUUN